Bakarsan Bağ Bakmazsan Dağ Olur

Kendi halinde, daha çok bilgisayar ile konuşan ve genellikle bilgisayar üzerinden çözülebilecek sorunları olan bir developer iken bir gün gelir şirket büyür, ekip büyür ve sana sen artık bu ekibin takım liderisin veya teknik liderisin derler. Geçiş genelde hızlı olur, ne bir eğitim ne bir hazırlık, kendi yolunu kendin bulacaksındır. Yöneticinin, ekip arkadaşlarının ve zamanla muhattap olmaya başladığın müşteri, iş birimi gibi diğer paydaşların senden beklentileri hakkında da kafanda bir şeyler yok ise işin daha da zordur. Bu işin giderek artan zorluğu sana sürekli bir yerlerde yanlış olduğunu düşündürür ama bir türlü bulamazsın, sürekli şikayet edersin dış etkenlerden ama çözüm yok. Kod yazmak istersin, sürekli birileri gelir bir şeyler sorar, kod yazmazsın takımın ne yapıp ettiği hakkında hiç bir fikrin olmaz, ekip arkadaşlarında işe karşı sendeki motivasyon yoktur, ne yapıyorum ben burada diye sorgulamaya başlarsın.

Kendi kendine doğru yolu bulmak gerçekten kolay değil. Bilgiye ulaşmak artık çok kolay evet ama neyi aradığını tam olarak bilmiyorsan bunun da sana bir faydası olmayacaktır. Ciddi anlamda sistematik bir sorgulama mantığına belki doğuştan sahip olman gerekir. Yanlış yapa yapa doğruları bulabilirsin, ama belki, ya bulamazsan, ya yıllarca saçma bir pozisyonda, ne yaptığını, ne yapacağını bilmeden, yaptığın şeyden bir haz almadan, bir şey anlamadan yaşarsan. Günün sonuna geldiğinde elinde hiç bir şey olmadığını hissedersin, maddi, manevi. Ne teknik bir birikimin vardır, artık cok eskilerde kalmışsındır, ne de tam anlamıyla bir yöneticisindir, ne de bugüne kadar anlamlı bir şeyler yaptığını, bir şeyler başardığını hissedersin. Kendi kendini kandırmaya çalışırsın ama nafile. Her işe koşturan, hepsini de yarım yamalak yapmaya çalışan birisinden öte bir şey değilsindir. Tamamen çalıştığın şirkete, projeye, müşteriyi özel bir insan olmuşsundur. Bu bağlamın dışına çıkmak korkutur seni.

Eğer henüz yolun başında olan ekip arkadaşların varsa, sadece kendine yazık etmekle kalmaz, liderlik ettiğin veya öyle sandığın o insanlara da yazık edersin. Büyümez onlar bir türlü istediğin gibi, dışı heybetli ama içi boş ağaçlar olurlar. Senin teknik anlamdaki yetkinliklerinin, bakış açının iyi olması yetmez onların büyümesi için. Çiçekler hakkında her türlü teorik bilgiyi bilen ama çiçekleri ile ilgilenmeyen bir bahçevan’ın çiçeklerinin büyümeyeceği gibi. Emek yok ise veya doğru yöne kanalize edilmiş emek yok ise sonuç da yoktur. Neden böyleler, niçin şunu yapmıyorlar, niçin bunu yapmıyorlar diye diye geçirirsin yılları. Özünde senin durumun ile onların durumu hakkında bir fark yoktur. Onlar da kendi kendilerine büyüyememişlerdir, kendi yollarını bulamamışlardır, tıpkı senin gibi. Ve senin için daha kötüsü; büyük olasılıkla, sen doğru yolu bulamadığın için onlar da bulamamıştır.

Fazla acımasız gelebilir bu bakış açısı, “onların da içinde yokmuş, onlar kendini düşünmüyorsa ben mi düşüneceğim” vs. diyebilirsin. Herkes kendi kariyerinden sorumlu evet ama sen ne yaptın, ne kadar çaba sarfettin, üç beş kelam edip, sürekli şikayet etmekten başka? “Tamam ben onlara gerektiği gibi davranamamış olabilirim, ama bana benim yöneticim gerektiği gibi davrandı, ben doğru yolu biliyordum da ona rağmen mi davranmadım, o zaman benim durumumdan da benim yöneticim sorumlu” diyebilirsin. Haklısın, bir çok parametre var burada ama ekibin başına konulan deneyimli birisi olarak senin doğru yolu bulma olasılığın ile onların bulma olasılığı arasında ciddi bir fark var.

Aradan yıllar geçti ve hala doğru yolu bulamamışsan, artık bu sektörden kopmak istiyorsun, ya başka bir iş yapayım ya da biran önce emekli olup evde oturayım şeklinde bir düşünce oluşuyor. Her gün ayağını süreyerek işe geliyorsun, sıkıntıdan patlıyorsun, iş yerindeki bazı insanlara katlanamıyorsun artık, yaptığın işin anlamsızlığı seni yiyip bitiriyor ama geçinmek için yapmak zorundasın katlanıyorsun gibi bir duruma giriyorsun.

Bir yandan da öyle saçma insanlar görüyorsun ki, bakış açıları, kaygıları senden çok farklı, senden çok daha umursamaz, senin yanlış yoldayım dediğin yolun on katı daha yanlış yoldalar ama onlar hallerinden gayet mutlu görünüyorlar, yöneticileri de mutlu, herkes mutlu yani. Senin bir şeyler yapayım, yapalım diye gösterdiğin çabanın onda birini bile göstermiyorlar, cahillik mutluluktur gibi bir şey…Bazen de bunlar tetikliyorlar seni, ben bu saçmalığın içinde kaybolmayacağım veya meydanı bu saçma insanlara bırakmayacağım diyorsun.

Ve bir gün geliyor bazı şeyleri daha iyi anlıyorsun, geçmişte nasıl yanlış yaptığını görüyorsun ve şimdi ne yapman gerektiği kafanda şekilleniyor. Ne kendin için ne de çalıştığın insanlar için artık çok geç denilemez hiç bir zaman, evet fark çok açılmış oluyor şüphesiz. Neredeyse her gün, her hafta farklı bir şeyler duyduğumuz sektörde, takibi bıraktığın anda gerilerde kalmaya başlıyorsun. Ve bir gün öyle bir noktaya geliyorsun ki, artık konuşulanları anlamıyorsun, kavramlardan, yöntemlerden, tekniklerden, dillerden, disiplinlerden, felsefelerden ve daha bir çok şeyden kopmuşsun. Ve hem senin hem de ekip arkadaşların için yapacak tek bir şey kalıyor, konfor bölgesinden uzaklaşmak ve daha çok çalışmak, okumak, öğrenmek, uygulamak. Aradaki farkı kapatmak için normal bir insandan daha çok çalışmak. Bu da bir çok şeyden feragat etmeyi gerektiriyor. Daha önce ne ile harcıyorsan o zamanları, onlardan. Uykuda, Internette, TV karşısında geçirilen, aslında heba edilen zamanlardan başlamak en mantıklısı belki. Başlamak, ciddi bir eşik enerjisi ve devam etmek, ciddi bir kararlılık gerektiriyor. Bunun için de nereye ulaşmak istediğin kafanda net olmalı. Beraber çalıştığın insanlara da artık başka davranman gerekiyor, onlar ile daha çok ilgilenmem, onlar için daha çok yönlendirici olman, onlar ile daha çok beraber çalışman gerekiyor. Çiçeklerle ilgilenmen gerekiyor yani, su, gübre, güneş, budama, zararlılar vs.

Comments

comments powered by Disqus